Derleyen: Sümeyra M. Kılınç (sadehayat.com)
Bu yazı Aidin SALİH Hanımefendi’nin kıymetli öğretilerinden derlenmiştir.
Vücudumuza sürdüğümüz, kıyafetlerimizi yıkadığımız kendileri ile temizlendiğimizi düşündüğümüz ürünlerin içinde bulunan kokulu kimyasalların zararı olmadığından ne kadar eminiz? Son yıllarda yapılan araştırmalarla sentetik kokuların insan sağlığına verdiği zararlar tespit edilmeye başlandı. Ne var ki kozmetik sektörünün ve kokuların kimyasal bileşenleri ile ilgili dünyanın hemen hemen hiçbir yerinde yasal bir düzenleme mevcut değil. Resmi organların bu konudaki duyarsızlığının yanında Avrupa ve Amerika’da kokuların kontrolsüz kullanımına karşı birçok sivil çalışma yürütülmekte.
Sade Hayat Dergisi olarak dünyada yankı uyandırmasına rağmen ülkemizde yeteri kadar tanınmayan, insan sağlığını ve neslini bu kadar tehlikeye atan ve 2007 yılında American Contact Dermatitis Topluluğu tarafından “en alerjen etken” ödülüne layık görülen kokular hakkında ufak çaplı bir makale taraması yaptık sizler için.(1)
Kokunun tarihçesi
Kokunun tarihi insanoğlunun yaratılışı kadar eskiye dayanır. Kokunun sağlık ve kozmetik alanlarda kullanılmaya başlanması da yine oldukça uzun bir geçmişe sahip. Antropologlar ilk insanın kokuyu ağaç zamk ve reçinelerini yakarak elde ettiğini belirtiyorlar.
İnsan duyguları, ruhu ve hatta kimyası üzerine etkileri anlaşıldıkça koku bir tedavi metodu olarak tıbbi amaçlarla kullanılmaya başlandı. Örneğin Mısır’da kullanılan “kyphi” hipnoz edici, uyku getirici, kaygı giderici ve astımı tedavi edici olarak kullanılmaktaydı. Bu özelliklerinden ötürü kokular aynı zamanda dini ayinlerin de önemli bir parçasıydı.
1.yüzyılda Romalıların koku veren maddeler ve bitkilerin ticaretine başlamaları ile koku bugünkü merkezi olan Fransa’ya kadar ulaştı. İlk defa 1867’de Paris’te uluslar arası sergide kokular tıbbi amaç dışında halka sunuldu. Böylece bağımsız bir “kozmetik” sektörü oluştu. Yine Fransa’da, 1868’de, ilk “sentetik” kokular üretilmeye başlandı. Böylece kokunun tıbbi ve dini amaçlar dışında kullanıldığı yeni bir sayfa açılmış oluyordu.
Bugünkü kokular ve İçerikleri
Kozmetik sektörünün dünya üzerinde yaygınlaşması oldukça hızlı oldu. Ayrıca kullanım alanları da genişledi. Parfüm ve vücut bakım ürünlerinin yanı sıra kokular deterjanlarda, oyuncaklarda ve hatta son teknolojiyle kumaşlarda dahi kullanılmaya başlandı. Kullanım alanı yaygınlaştıkça sentetik kokuların üretimi üzerine duyulan merak da arttı. Sentetik kokuların içeriği neydi, hangi kimyasallar kullanılmaktaydı, sağlık için tehlikeleri var mıydı, sentetik koku nasıl elde edilmekteydi?
Bugün yapılan araştırmalar durumun hiç de iç açıcı olmadığını kanıtlamış durumda. Birçoğumuz hala bugünkü kokuların yüzyıllar önce çiçeklerden veya misk geyiğinden elde edilen doğal kokular kadar masum olduğunu düşünsek de gerçek bundan çok farklı. Bugün çiçek, bitki ve misk kokuları nanoteknolojik yöntemlerle elde edilmektedir(2). Nanoteknoloji ise başlı başına incelenmesi ve üzerinde konuşulması gereken ayrı bir konudur(17). Doğal kokular kısa sürede etkisini kaybederken bugünkü kokular etkilerini aylarca sürdürmekteler. Parfüm ve kokulu ürünlerin içinde bulunan birçok kimyasalın sigara dumanında bulunan kimyasallar ile aynı olduğunu, parfümlerin %95 oranında ham petrolden üretildiğini, üretiminde sentetik cinsel hormonlar (feromonlar) kullanıldığını artık biliyoruz. Avrupa’da yeşil çevreler şu anda sigara içilmeyen alanlar olduğu gibi kokuların zararlarına pasif olarak maruz kalmayı engellemek için parfümsüz alan oluşturma (fragrance free rooms) çalışmaları düzenliyor. Duyarlı gruplar okullarda, iş yerlerinde ve kapalı alanlarda parfüm ve kokulu ürün kullanımının yasaklanmasını talep ediyorlar.
Greenpeace’in 2005’te yaptığı bir araştırmaya göre parfümler içinde zehirli kimyasallar bulundu: “Ftalat esterler ve sentetik misk” bunlardan bazıları(3). Her ne kadar bu kimyasallar koklandığı anda zehir etkisi yapmıyor olsa da etkileri kronik bir şekilde, yavaş yavaş vücudumuza zarar veriyor. Cilde sürülen parfüm, losyon gibi kokulu ürünler deri tarafından otuz dakika içinde tamamen emilerek doku ve organlara ulaşabiliyor, anne sütüne karışıyor ve bu sebepten bugün birçok bebek anne sütünden mahrum kalıyor. Kıyafet veya kumaş üzerine sıkılan parfümlerde veya kullanılan kokulu deterjanlarda durum daha tehlikeli. Çünkü koku içinde bulunan kimyasalları kumaştan çıkarmak neredeyse imkânsız.
Bir başka araştırma ise Washington Üniversitesi tarafından kullanımı yaygın 25 kokulu ürün üzerine yapıldı. Araştırmada her bir ürünün çevreye en az 17 çeşit zehirli kimyasal yaydığı bulundu. İncelenen ürünler içerisinde parfümler, oda spreyleri, araç kokuları, deterjanlar, yumuşatıcılar, losyonlar, vücut bakım ürünleri ve şampuanlar mevcuttu. Kokuların içinde bulunan bu kimyasallardan kimisi göğüs ve prostat kanseri riskini artırırken (sentetik östrojen ve androjen gibi), kimisi sperm kalitesini düşürüyor ve kısırlığa sebep oluyor (ftalatlar gibi)(4). Patolojik bulgular kokulu ürün kullanan herkesin idrar tahlilinde bu kimyasalların var olduğunu gösteriyor. Daha korkuncu ise dünyaya yeni gelen her 10 bebekten 7’sinin idrar tahlillerinde de aynı kimyasallara rastlanıyor olması(5). Kokular anne karnındaki bebeğin cinsel gelişimini önemli ölçüde tehlikeye attığı gibi özellikle de erkek çocuklarda kadınsı davranışların görülmesine sebep oluyor(6).
Koku içinde bulunan kimyasalların zararları anlaşılmasıyla birlikte “organik” veya “doğal” kozmetik ürünler piyasaya sürülmeye başlandı. Ancak “organik” tanımının mevcut sektördeki standardı sandığımızdan çok farklı. Organik olduğunu iddia eden ürünlerle sıradan parfümlü ürünler içindeki kimyasallar araştırıldığında neredeyse hiçbir farklılık gözlenmemektedir. İçinde %1 oranında doğal yollarla elde edilmiş çiçek özü eklemeniz durumunda bir parfüme veya kokulu ürüne organik demeniz mümkün. Bu da içeriğindeki kimyasallardan göreceğiniz zararları asla azaltmıyor.
Kokuların vücuda girişi deri ve solunum yolu ile olmaktadır. Kokular deri yolu ile bütün vücut tarafından tamamen emilebilir ve kolayca hücrelere ulaşabilirler. Kokusu olan her şey öncelikle burun vasıtasıyla hiçbir engel ve süzgeç ile karşılaşmadan direk olarak beyine; koku alma soğancıklarına iletilir. Her bir sentetik koku molekülü ve kimyasalları beyinde yapboz parçalarının tamamlanması gibi özel alıcı hücrelere yerleşir. Soğancıklar limbik sisteme bağlıdır. Limbik sistem kalp atışlarını, kan basıncını, nefes alıp vermeyi, hafızayı, stres düzeyini, hormon dengesini kontrol eden beynin hayati bölümlerini içine alan bir sistemdir. Koku duyusu hiçbir yardımcı iletim mekanizmasına ihtiyaç duymadan ve beyin tarafından kontrol edilmeden direk olarak görevli sisteme ulaşan tek duyu organıdır. Diğer duyular ise uyarıları öncelikle beynin dağıtım merkezi olan thalamusa iletilir, kontrolden geçer ve daha sonra beyinin o duyudan sorumlu olan bölgelerine ulaştırılır.
Limbik sistemin yanı sıra kokular amgdalayı(duygusal hafıza), hipofiz bezini(psikolojik ve fizyolojik hormonları ürettiren merkez), hipotalamusu (cinsellik, tiroid ve büyüme gibi hormonları dengeleyen bölge) uyarır(2,7).
Kokuların Yol Açtığı Hastalıklar
Doğal kokuların insan duygu durumunu pozitif yönde etkilediği konusunda birçok araştırma mevcuttur. Rahatlatan kokular, hafızayı güçlendirenler, ağrı dindirenler, mutluluk verenler… Ancak sentetik kokuların beyine verdiği ya da verebileceği zararlar hakkında ne kadar bilgi sahibiyiz? Pozitif de olsa etkileri bu kadar kuvvetli olan kokuların hiçbir negatif etkisinin olmayacağını veya kötüye kullanılamayacağını düşünmek ne kadar mantıklı olurdu?
Parfümler merkezi sinir sistemini; baş ağrısı, baş dönmesi, zihin bulanıklığı, hafıza kaybı gibi nörolojik rahatsızlıkları; unutkanlığı; kaygı, depresyon, panik atak, dikkat dağınıklığı ve duygu durum bozukluğu gibi psikolojik rahatsızlıkları tetikleyen nörotoksik kimyasallar içerir(8)
Kokular ve Zihin/Davranış Kontrolü
Kokulu ürünler İçinde Kullanılan Bazı Kimyasallar ve Zararları
1. Alpha Hydroxide Acid Kremlerde, kırışık gidericilerde bulunur. Cilt deformasyonunu arttırır ve yaşlanmayı hızlandırır.
2. Ammonia Solunduğu takdirde zehir etkisi yapar. Göz ve cildi yakabilir ve kalıcı hasara yol açabilir.
3. Flouride Diş macunlarında bulunur. Bağışıklık sistemini zayıflatır, diş lekelenmelerine sebep olur, anemi ve genetik deformasyonlara yol açar.
4. Formaldehyde Kanserojendir.
5. Monosodium Glutamate Kullanım alanı oldukça yaygındır. Özellikle şampuan, saç kremi, sabunlarda ve bazı yiyecek ve içeceklerde bulunur. Baş ağrısı, mide bulantısı, sinir sistemi ve üreme organlarına zarar verir. Kan basıncını yükseltir.
6. PABA (p-aminobenzoic acid) Işığa duyarlılığa ve kontakt dermatite sebep olur.
7. Parabens Petrol ürünüdür. Ürünlerin katılaşmasını engeller, sıvı halini korur. Kanserojendir. Oldukça tehlikelidirler. Pek çok kokulu kozmetikte mevcuttur.
8. Parfumes/Fragrances Bileşenlerinde bulunan onlarca kimyasal mevcuttur. Baş ağrısı, baş dönmesi, tiroid problemleri, kısırlık, tansiyon dengesizliği, aşırı kilo alma gibi birçok rahatsızlığa sebep olur.
9. Ftalat Parfüm, deodorantlarda, ojeler ve diğer kozmetik ürünlerinde bulunur. DNA mutasyonlarına, cinsel gelişim bozukluklarına ve hormonal dengesizliklere yol açar.
10. Problene Glycol Petro Kimyasaldır. Özellikle deterjanlarda bulunur.
11. SLS (Sodium Lauryl Sulfate) Her türlü kokulu vücut bakım ürünlerinde, şampuanlarda, diş macunlarında ve köpüren her türlü temizlik maddesinde kullanılır. Beyin ve karaciğer dokularına yerleşerek uzun süre kalır. Genetik deformasyonlara sebep olur, bağışıklık sistemini zayıflatır.
Referanslar:
1. American Contact Dermatitis Society. 2010. ACDS Allergens of the Year. Available: http://www.contactderm.org/i4a/pages/index.cfm?pageid=3467
2. Dr. Aidin Salih- Gerçek Tıp
3. http://www.profumo.it/perfume/aromatherapy/toxic_perfumes.htm
4. http://www.ekopolitik.org/public/news.aspx?id=5307&pid=13
5. Environmental Working Group (EWG). 2009. Pollution in Minority Newborns. Available: http://www.ewg.org/minoritycordblood
6. http://www.ekopolitik.org/public/news.aspx?id=5525&pid=13
7. http://younglivingcircle.com/Olfactory.php
9. Duty SM, Singh NP, Silva MJ, Barr DB, Brock JW, Ryan L, et al. 2003. The Relationship between Environmental Exposures to Phthalates and DNA Damage in Human Sperm Using the Neutral Comet Assay. Environ Health Perspect 111(9): 1164-9.
10. Swan SH, Main KM, Liu F, Stewart SL, Kruse RL, Calafat AM, et al. 2005. Decrease in anogenital distance among male infants with prenatal phthalate exposure. Environ Health Perspect 113(8):1056-61.
11. Prins GS. 2008. Endocrine disruptors and prostate cancer risk. Endocr Relat Cancer. 15(3):649-56.
12. Breast Cancer Fund. 2008. State of the evidence: the connection between breast cancer and the Environment. Available: http://www.breastcancerfund.org
13. Main KH, et al. Human breast milk contamination with phthalates and alterations of endogenous reproductive hormones in infants three months of age. Environ Health Perspect 2006;114(2):270-6.
14. http://perfumingthemind.com/ ve http://pheromones.com/
15. http://www.ewg.org/files/SafeCosmetics_FragranceRpt.pdf
16. http://www.safecosmetics.org/article.php?id=644
17. http://nanogloss.com/nanotechnology/applications-of-nanotechnology-in-perfumes/
18. http://www.thepowerhour.com/news4/Fragrance_Alters_Mood_and%20Brain_Chemistry.htm