Fatma Sarıaslan (sadehayat.com)
Doğum doğal bir süreçtir ve yaratılıştaki intizam gözetilerek gerçekleşmelidir. Bunda insan için sınırsız faydalar vardır. Oysa günümüzde doğumlar insan ruhu ve bedeniyle bağdaşmayan muhtelif müdahalelerle yapılmaya başlamıştır. İnsanlar artık doğumun manevi ve mucizevî yönünden uzaklaşmış; doğum eyleminin sadece bebeğin anne vücudundan en az acı ile ayrılması anlayışına indirgenmiştir. Bu yazıda, sade bir hayatın en başı ve adeta bir mucize olan doğuma farklı bir bakış açısıyla yaklaşılarak, doğal doğumun temel gerekliliklerine vurgu yapılacaktır.
Doğum İnsan Doğasına Uygun Yerde Gerçekleşmelidir
Doğum vücut bütünlüğünün bozulmadığı fizyolojik ve doğal bir olaydır. Elbette ki doğallığı onun her koşulda gerçekleşebileceği anlamına gelmez. Hayvanlar doğum anında tenha bir yer ararlar. Başka hiçbir canlının bu özel ana tanık olmasını istemezler. Doğum yapan bir canlı için yalnız olmak en büyük ihtiyaçtır.[1] Sessizlik, sakinlik ve dinginliğin bozulması doğumun önündeki en büyük engel olabilir.
Doğum anı, vücudumuzun bizi diğer varlıklardan ayırarak insan yapan en önemli kısmı olan korteksimize hiç ihtiyaç duymadığımız bir andır. O anı sadece içgüdülerimize; vücudumuz ve sancılarımızın yönlendirmesine uyarak geçirmemiz yetecektir. Ama “modern insan” doğum anında beyin korteksinin kapamasına engel olan birçok uyaranla baş etmek zorundandır. İyice ışıklandırılmış, etrafta bir sürü görevlinin dolaşıp durduğu, sessizliğin bir türlü sağlanamadığı doğumhaneler / ameliyathaneler aslında doğumun doğasına son derece aykırı ortamlardır. Eskiler gebeyle konuşmanın, onu konuşturmanın iyi olmadığını söylerler. Konuşmanın insanın korteksini devreden çıkarmasına en büyük engel olduğu düşünüldüğünde, doğum anında ortamın sessizliğinin yanı sıra, gebenin de o içe dönüşüne saygı duyulması ve onunla mümkün mertebe konuşulmaması gerekliliği anlaşılacaktır.
Yalnız kalamayış, mahremiyetin delinmesi adeta doğum için en büyük tehlikedir. Ve tehlike geçmediği sürece doğum gerçekleşmez. Oysa modern insan için hastanelerde doğum anının mahremiyetini yok sayan pek çok unsur vardır.[2] Kapılara bakan yataklar; eskiden yaygın olarak kullanılan doğum sandalyeleri yerine, gebenin mahremiyetini ve rahatlığını yerle bir eden, sadece hekimin işini kolaylaştırmayı sağlayan ekipmanlar ve nicesi…
Modern hastanelerde gebe önceden bilgi verilmeden ve gereksiz uygulanan rutin müdahalelerle sürekli rahatsız edilir. Doğumun en kritik aşaması olan sancı evresinde NST gibi uygulamalarla gebenin hareket serbestliği kısıtlanır. Yürümek, çömelmek ya da suyla temas etmek isteyen gebe, yatakta hep aynı pozisyonda, sırtüstü tutularak doğumun doğal işleyişini engellenir. Oysa doğum hormonlar ve beynin kontrolünde yapılır. Mahremiyet ve güven bozulduğu anda bu çalışma düzeni de bozulur.
Doğum, Doğal Yöntemlerle ve Müdahalesiz Yapılmadır
Bugün “acı korku”su yüzünden sezaryeni tercih etmek ya da epidural anestezi gibi yöntemlere başvurmak hâlâ çok yaygın.[3] Genellikle bebeğin doğum anında karşılaşabileceği risklerin abartılı bir şekilde sunulmasıyla oluşturulan yapay korkularla, anneler yaşayacakları duygusal kayıplardan habersiz olarak sezaryen seçeneğine yönelmektedir. Oysa doğumun doğallığına müdahale edildiğinde aynı zamanda doğumun kazandırdığı annelik, güven ve bağlanma duygusu gibi anne ve bebeğinin gelecekteki davranışları üzerinde hayati öneme sahip birçok duygu da riske atılmaktadır.
Epidural anestezinin kanıtlanmış bilimsel zararlarından öte, anneye ve bebeğe verdiği duygusal zararı göz önünde bulundurulmalıdır. Epidural anestezi ile anne ve bebek arasındaki koordinasyon yaşama atılan adımın başından sarsılmış olur; doğum dalgalarını hissetmeyi ve aynı zamanda doğum sırasında bebekle anne arasındaki uyumu hissetmeyi de engeller.
Öğrenilmiş doğum korkuları yüzünden çoğu anne adayı henüz deneyimlemediği doğum yolculuğunda olabileceği varsayılan ağrının korkusundan doğum anının güzelliğini kaçırmaktadır. Bu öğretilmiş korkular sebebi ile doğum eylemi önceden kafa yorulması, planlanması gereken bir eylem haline gelmektedir.
Doğum, Zamanı Gelince Gerçekleşmelidir
Doğum, zamanı önceden belirlenebilen bir eylem değildir. Günümüzde çok yaygın olarak başvurulan sezaryen doğumlarda ise önceden planlama yapılmakta ve böylelikle bebeklerin dünyaya geliş zamanlarına ciddi müdahalelerde bulunulmaktadır. Oysa doğum sabırla karşılanması gereken bir süreçtir. Bu sadece gebe için değil doğuma yardımcı olan hekim veya ebe için de böyle olmalıdır.
Doğuma ilişkin müdahalelerin kökeninde yatan neden çoğu zaman sabırsızlıktır. Doğumun tetiklenmesi yani yapay olarak başlatılması, doğum eyleminin kendisine saygı duymamak anlamına gelmektedir. Doğum; normal, doğal ve sağlıklıdır. Herhangi ciddi bir sebep yokken doğumunun erken başlatılması birçok olumsuz riski beraberinde getirir. Doğumun kendiliğinden başlamasına izin vermek, bebeğin ve annenin bedeninin doğuma hazır olduğunun en büyük garantisidir. Doğumunun doğal başlaması aynı zamanda rutin olarak sunulan ve doğumu bozan gereksiz müdahaleleri de engelleyecektir.
[1] Meryem Suresi, 22: “Böylece Meryem, çocuğa gebe kaldı ve onunla uzak bir yere çekildi.”
[2] Sağlık Bakanlığı verilerine göre, Türkiye genelinde hastanede yapılan doğumların tüm doğumlar içindeki oranı 2003 yılında %78 iken, 2010 yılında % 92’ye çıkmıştır. Bkz. T.C. Sağlık Bakanlığı, Sağlık İstatistikleri Yıllığı 2010, Ankara, 2011, s.46.
[3] Aynı kaynağa göre, Türkiye genelinde sezaryen doğumların tüm doğumlar içindeki oranı 2003 yılında % 21 iken, 2010 yılına gelindiğinde % 46 olmuştur. Şehir merkezlerinde bu oran %85’e çıkmaktadır. Bkz. s.47.