Faruk Günindi(gelenekseltip.com)
Yüzlerce yıl tıbbın kanunu olarak kabul edilen ve hâlâ geçerli tıbbi bilgileri taşıyan İbn Sina’nı El-Kanun Fi’t-Tıbb (Tıbbın Kanunu) isimli eserin yazılışının bininci yılındayız. Türk, Arap ve Fars hekimlerin şekillendirdiği İslam Tıbbının bu büyük eserinde günümüz tıp doktorları için ele alınması gereken önemli bakış açıları var. Ancak Geleneksel İslam Tıbbı’nın tek kaynağı El-Kanun değil. Bunun dışında yüzlerce eser Geleneksel Tıbbımız hakkında önemli bilgiler içeriyor. Ne yazık ki bu eserlerin büyük bir kısmı günümüz Türkçe’sine çevrilmemiş durumda.
Hipokat’ın, Galen’in, İbni Şerif’in yaşadığı bu Anadolu topraklarında son yüzyıldır bir kuraklık var. Bu büyük tıp mirasının reddedilmesiyle Türkiye ve dünya büyük bir mahrumiyet içinde. Ancak durum çok da iç karartıcı değil. Sağlık Bakanlığı’nın 2011 yılında başlattığı süreçle Türkiye’de Geleneksel, Tamamlayıcı ve Alternatif Tıp uygulamaları tanınarak genel sağlık hizmetlerine dahil edilme düzenlemelerine başlandı. Bu süreçte Kupa Terapisi (hacamat) ve Sülük Tedavisi (Hirudoterapi) gibi yöntemler de ele alınıyor. Ancak belli ki bu durum birilerinin pek hoşuna gitmedi.
21 Nisan 2013 tarihinde Posta Gazetesinin yayınladığı haber, Geleneksel Tıbbı, tıp doktorlarımızın pek sevmediğini ortaya koyuyor. Haberde Geleneksel Tıp yöntemlerine ‘Tıp’ dememeye çalışmanın yanında sanki ‘öldürücü’ tuhaf cahil tedavileri gibi gösterilme çabası da var.
Haberde 21. yüzyılda bile böyle uygulamaların bulunmasına atıfta yapılıyor. Sanki 21. yüzyıl, insanlığın çalışarak elde ettiği bir tarihmiş gibi davranmak çok komik. Halbuki insalığın 21. yüzyıla geçmiş olmasının tek sebebi 20. yüzyılın bitmiş olması. Dünya döner, zaman geçer ve insanlar 10. yüzyıla girdikleri gibi 21. yüzyıla da ister istemez girer. 21. yüzyılın insanlık tarihinin doruk noktası olduğunu düşünmektir gerçekten tuhaftır. Bu yüzyılın tüm zamanlardan farkı insanın, kendi doğası da dahil tüm doğayı mahvetmesidir.
Yaşadığı topraklardaki ünlü hekimleri ve onların başarılarını bilmeden, batı kültürüyle, bir oryanytalist gibi Geleneksel Tıp yöntemlerini ele alması bir Türk doktor için utanç verici bir haldir. 2013 yılında basında yer alan birçok haberde tedavide kullanılan sülükler korkutucu bir hayvanmış gibi ele alınmıştır. Neredeyse tüm haberler boğaza kaçan sülüklerle ilgili. Bu haberler, sülük tedavisi uzmanları için komik gelebilir. Çünkü haberlerde insanlara sunulan korkular yalnızca bilgisizlikten kaynaklanıyor. Durum karşısında sağlık ekibinin yaptığı müdahaleler de güldürüyor. Hatta bir Türk doktor, boğazdan sülük çıkarabilmek için açık ameliyat yapmayı bile teklif etmişti.
Elbette Sülük tedavisi için onlarca olumlu haber yayınlandı. Ancak aşağıdaki listede, özellikle Ekim 2013 yılında sülük tedavisi ile ilgili olumsuz haber trafiğinin arttığını görebilirsiniz.
- 21 Nisan 2013 (Sivas) – Geleneksel Tedavi Yöntemlerine Dikkat
- 18 Haziran 2013 (Karaman) – Sülük Kurbanı Oldu (Korkmayın. Ölüm falan yok.)
- 4 Ağustos 2013 (Konya )- Sülük, Hastanelik Etti
- 3 Ekim 2013 (Nevşehir) – Gırtlağından Canlı Sülük Çıkarıldı (12 cm)
- 8 Ekim 2013 (Batman) – 'Boğazım Ağrıyor' Diye Doktora Gitti Boğazından 5 Santimetrelik Sülük Çıkarıldı
-
29 Ekim 2013 (Van) – Boğazından 30 Santimlik Sülük Çıktı
Posta Gazetesinin haberinde ‘tıp yerine alternatif yöntemler’ diye tarif ettiği Sülük Tedavisi (hirudoterapi) hakkında bir satır bile araştırma yapılmadığı ortadadır. Çünkü Sülük Tedavisi, tıp yerine kullanılan bir yöntem değil; tıbbın ta kendisidir[i] [ii] [iii] [iv]. Günümüz de dahil olmak üzere binyıllardır hekimler tarafından kullanılan etkili ve güvenli bir tedavi yöntemidir. Üstelik Sülük Tedavisi, yapılan araştırmalarla da tespit edildiği gibi ağrılar için etkili bir yöntemdir. Modern Tıp dünyasının kutsal kitabı kabul edilen Pubmed içinde yapılacak kısa bir arama ile yüzlerce araştırma sonucuna ulaşmak mümkün.
Bir Türk doktorun, kendi tıp geleneği hakkında bu kadar az bilgisi olması, bu önemli uygulamayı ‘ölümcül’ zannetmesi, sülük tedavisini halk hekimliğinden kaynaklandığını sanması, hatta bir batılıdan bile yapmadığı şekilde bu saygın uygulamayı küçümsemesi Türk doktorlarının geleceği konusunda insanımızı endişeye sürüklüyor. Türkiye, kendi değerlerini önemseyen, öncelikle onlardan etkili ve doğru olan tedavileri kullanmak ve araştırma isteyen doktorlara ihtiyaç duyuyor. Yabancı doktorların Türkiye’de çalışabilmesini sağlayan yasa tartışılmıştı. Ancak görülüyor ki Türkiye’nin dışarıdan gelen doktordan çekinmesine pek gerek yok çünkü Türkiye’nin doktorları da buralı gibi eğitilmedi. Dolayısıyla yerel değerlerin şekillendirmediği, uygulamalarında geleneksel bilginin olmadığı doktor zaten memleketine yabancı kalıyor.
Sülük Tedavisinin ölümcül neticeler doğurabilmesi konusunda vicdan sahibi insanların günümüz tıbbı hatalarından veya uygulama cesareti bulduğu akıl almaz yöntemlerden sonraki ölümleri veya kalıcı sakatlıkları gözlerinin önüne getirmesini tavsiye ederiz. Sülük tedavisi gibi saygın bir uygulamanın bazı korkutucu kelimelerle yaftalanmasının kimlerin işine geleceğini bir düşünmeliyiz.
Dünya sülük ticaretinin %80′inin yapıldığı Türkiye için Sülük Tedavisi bir vazgeçilmezdir. Burada Türk tıp doktorları halkın gerisinde kaldığını itiraf etmelidir.
Kaynak: gelenekseltip.com